Background Image
Previous Page  41 / 78 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 41 / 78 Next Page
Page Background

41

G

enel formen demek, yılların birikimi ve

tecrübesini aktarmak demektir. Büyük

konuşmamak lazım ama bu işi en iyi bilen-

lerden birisi demektir. Yol gösterendir. Ha-

taları, bir üst kademeye doğru bir şekilde

ileten kişidir. Bu konuma elbette yılların bi-

rikimiyle geliniyor. Birikim ise hata yapmak-

tan da, çözüm bulmaktan da geliyor. Ben

Tekfen’e yardımcı olarak girdim. Kademe

kademe çıktım. Genel formenliği 2003 yı-

lında Azerbaycan’da, birinci platformda al-

dım. Borucu genel formenim diyorum ama

bugüne kadar her işi yaptık. Şirket ne görev

verdiyse tamam dedim.

BIZ TEKFEN’INORTA KUŞAĞIYIZ

Eskiden bugüne çok şey değişti. Eskiden

gazaltı kaynağı yoktu, argon yoktu. Çalışan-

ların yaklaşımı da daha farklıydı. Mesela yeni

nesilde hemen yükselme hırsı görüyorum.

İşi tam öğrenmeden kademe atlama isteği

var. Sebat yok. Kendilerini yetiştirmeden

hemen yükselmek istiyorlar. Biz eskiyi de

gördük, yeniyi de. Tekfen’in orta kuşağıyız.

Eskiden Tekfen dediğiniz zaman, formenin

üstünlüğü vardı. Patronlar geldiğinde for-

menden bilgi alırlardı. Genç arkadaşlar ara-

sında hareketleriyle, çabasıyla öne çıkanlar

da oluyor tabii. Biz de elimizden geldiğince

yardımcı oluyoruz onlara.

Tekfen’le tanışıklığı 1981 yılında Petkin

projesine kadar uzanan Hüseyin Doğan,

bugüne kadar 15 farklı Tekfen projesinde

çalışmış. Doğan, kendisini Tekfen’in pat-

ronlarıyla direkt çalışmış ilk formenlerden

biri olan Gültekin Demircioğlu’nun öğ-

rencisi olarak tanımlıyor. Her zaman ön-

celiğinin iş olduğunu, 1986 yılında Botaş

projesinde işi yetiştirebilmek için gözünü

kırpmadan 36 saat çalıştığını söyleyen Hü-

seyin Doğan, emekli olduğu halde şantiye-

lerden kopamadığını belirtiyor.

HOP, DÜŞMEYESIN!

Bugüne kadar pek çok ülkede bulundum.

En çok da Azerbaycan’da çalışmayı sevdim.

Bizim her çalıştığımız şantiye bir hikâyedir.

İzmit bitince Azerbaycan’a gittik. Dehşan

Ağabey (Başbuğ) tanka başlamıştı. Biz de

borulamaya gittik. Rahmetli Tekin Ağabey

(Gültekin Demirci) ve Dehşan Ağabey birlik-

te oturduk, sohbet ediyoruz. Dehşan Ağa-

bey dedi ki, “Tekin Ağa, burada başıma ne

geldi biliyor musun? Konteyneri indiriyo-

rum. Adam sapanı bağlamış. Karşıdan bak-

tım, çok riskli hareketler yapıyor. ‘Hop, düş-

meyesin!’ diye seslendim. Sonra başka bir

yere gittim. Aradan epey zaman geçti. Geri

döndüm, baktım adam hâlâ konteynerin te-

pesinde. ‘Neden orada duruyorsun?’ diye

sordum. Adam cevap verdi: ‘Sen düşme

dedin ya!’ Meğer orada ‘düşme’ demek ‘in-

dirme’ demekmiş.”

Azerbaycan o dönemlerde Rusya’dan yeni

ayrılmıştı. Ekonomileri pek iyi değildi. Ora-

dan yardımcı eleman alıyorduk. Adama

soruyorsun, “Makine mühendisiyim, inşaat

mühendisiyim,” diyor. Okumuş, mühen-

dis olmuş, ama iş olmadığı için bu şekilde

yardımcı statüsünde çalışan insanlar vardı.

1999 yılında ikinci gidişimde hepsi müdür

olmuşlardı.

HER

ÇALIŞTIĞIMIZ

ŞANTİYE

BİR

HİKÂYEDİR

HÜSEYİNDOĞAN

Genel Formen